Reklam

Medeniyetler Beşiği Ortadoğu Ve Şanlıurfa Uluslararası Sempozyumu Başladı

Kültür Konseyi’nin organize ettiği, Şanlıurfa Valiliği himayelerinde gerçekleşen “Medeniyetler Beşiği Ortadoğu ve Şanlıurfa Uluslararası Sempozyumu” başladı.

Medeniyetler Beşiği Ortadoğu Ve Şanlıurfa Uluslararası Sempozyumu Başladı
Editör: Urfa Haber 63
11 Mayıs 2017 - 15:55
Nevali Otel’de başlayan ve 11-12 Mayıs 2017 günlerinde devam edecek sempozyumun açılış törenine Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna, Kültür konseyi Başkanı Dr. Metin Eriş, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Abdülkadir Açar, Vali Yardımcısı Tarık Açıkgöz, İl Jandarma Komutanı Mustafa Kemal Timuroğlu, İl Emniyet Müdürü Veysel Tipioğlu, STK temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı. Sempozyum hakkında bilgiler veren Kültür Konseyi Başkanı Dr. Metin Eriş’in açış konuşmasından sonra kürsüye gelen Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna, “Coğrafyanın kader olduğu bu topraklarda, ortak kaderimiz ve aynı zamanda Ortadoğu’yu kana bulayan ortak kederimiz bizi bir araya getirmiştir” dedi. Bugünü doğru değerlendirebilmek ve yarını inşa ederken tarihi, özellikle I. Dünya Savaşı’nı içine alan yakın tarihi doğru analiz etmekten başka bir yolumuz olmadığına dikkat çeken Vali Tuna, “Ortadoğu meselesi, batının Şark Meselesi çerçevesinde değerlendirdiği ve tarihi olduğu kadar, geleceğimiz için de öneme sahiptir. Bu nedenle  Medeniyetler Beşiği Ortadoğu ve Şanlıurfa Uluslararası Sempozyumu kayda değer bir çalışmadır” ifadelerini kullandı.    Batıya Göre Ortadoğu Konuşmasında sempozyumun anahtar kelimelerinden biri olan “Ortadoğu” kavramı üzerinde duran Vali Tuna: “Ortadoğu” her şeyden önce, kendini dünyanın merkezine koyan Batı’nın verdiği bir isimdir. Bu noktadan hareket ettiğimizde, bu ismi veren Batı’nın bu bölge üzerinde planları olacağı elbette kaçınılmazdır. Ortadoğu ismini veren Batı; tarihî, kültürel derinliği olan; özellikle başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarına sahip bu topraklar üzerinde planlar, hesaplar yapmıştır. Yine Asya ile Avrupa’nın, Asya ile Afrika’nın, Karadeniz, Akdeniz ve Hint Okyanusu’nun bağlantı yerinde olması, buralarda hâkimiyet kurmak isteyen sömürgeci devletlerin gözlerini Ortadoğu’ya dikmesine yol açmıştır. Oysa kendi tarihimize, özellikle Ortadoğu ekseninde dönüp baktığımızda şu tabloyu net bir şekilde görürüz: Batı, Ortadoğu üzerinde ne kadar “hesabi” ise, biz o kadar “hasbi” olduk. Batı buraya ne kadar “efendi” olmak istediyse biz o kadar “hizmetkâr” olmaya azmettik. Çünkü Ortadoğu dendiğinde buralar evvela, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’imizin hâk-i pâyidir, İslam âleminin kalbi Kâbe’nin varlığıyla şereflendirdiği topraklar buradadır. Mirac’ın ilk basamağı, ümmetin ilk kıblesi, tüm Müslümanların harem-i izzeti ve namusu olan Kudüs buradadır. Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin-i Eyyubi’nin, Kılıçarslanların ve Osmanlı’nın mukaddes hatırlarını, yine şehitlerimizi bağrında saklayan aziz topraklardır Ortadoğu. Sadece Birinci Dünya Savaşı yıllarında uğruna on binlerce, yüz binlerce evladımızı feda ettiğimiz Bağdat, Basra, Hicaz, tüm o bölge bizim için kadim tarihî ilişkilerle ve kardeşlik duygularıyla bağlı olduğumuz topraklardır” diyerek Ortadoğu’nun önemini vurguladı.    “Bölgedeki karanlık projelerin önüne geçemedik” Birinci dünya savaşında kazandığımız Kut’ülAmare zaferine rağmen bölgedeki karanlık plan ve projelerin önüne geçemediğimize dikkat çeken Vali Tuna, “Devleti yaşatmak için önce insan diyen bir vizyonla ecdadımız, sadece Ortadoğu’da değil, hükmettiği her yerde farklılıkların ahengini, bir arada yaşama kültürünü getirerek huzurun mimarı olmuştur. Ecdadımızın çekildiği topraklarda diyebiliriz ki huzur da çekilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’da kurduğu yaklaşık dört yüz yıllık egemenlik süresince bölge uzun süreli bir istikrar ve güvenlik vahasına dönüşmüştür. Oysa Osmanlı’nın zayıflayarak Ortadoğu’dan çekilmeye başlamasıyla ekonomik, siyasi ve dinsel içerikli emperyalizm Ortadoğu’ya girmeye başlamıştır. I. Dünya Savaşı’nda kazandığımız Kutü’lAmare Zaferi’ne rağmen maalesef bu bölgedeki karanlık plan ve projelerin önüne geçemedik. İlk Haçlı Seferlerinden beri uğrunda oluk oluk kan döktüğümüz Kudüs ve bu topraklar, maalesef, o günlerden beri huzur yüzü görmedi. Merhum Mehmet Akif’in yazdığı ve Türkçenin hazin bir zaferi olarak nitelendirilen “Bülbül” şiiri, Bursa’nın işgali üzerine yazılsa da aslında ecdad emaneti toprakların namahrem ellerinde tarümar olması karşısında bir feryattır. Biz bugün bu feryadı Ortadoğu’da yürekler burkan zulüm, talan ve vahşet karşısında iliklerimize kadar hissediyoruz. Ve tıpkı Akif gibi şöyle haykırıyoruz; Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu. Selahaddin-i Eyyubi'lerin, Fatih'lerin yurdu..   İşte biz Ortadoğu’ya bu gönül penceresinden bakıyoruz. Hesabi değil, hasbi bakıyoruz. Dili, dini, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun birliğe çağıran bir medeniyetin kalp atışları hâlâ taptazedir. Çünkü bütün farklılıklara rağmen bu coğrafyada kader ve keder birliği, kopmaz tarihî bağlarımız vardır. Bu bağlar, aynı zamanda bugün Ortadoğu’nun barış ümidini de korumaktadır. Bugün bu birlik ruhuna her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız.”   2023, 2053 ve 2071 Vizyonu Türkiye’nin 2023, 2053 ve 2071 vizyonlarından bahseden güçlü bir ülke olduğunu ve Fatih’in evlatları olarak büyük bir özgüvenle yürüdüğüne dikkat çeken Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna, “Dün Kut’ülAmare’de hangi cevabı verdiysek bugün de aynı cevabı vereceğimizden dost düşman kimsenin kuşkusu olmasın. Kudüs semalarında ezanları susturmayacağımız gibi, sınırlarının güvenliği için ülke olarak bugün bu bölgedeki karanlık planları terör yuvalarında bozacağımız gibi, Şanlıurfalılar olarak da zulme uğrayan mazlum halkları Ensar ruhuyla ağırlamak boynumuzun borcudur. Çünkü Şanlıurfalılar olarak biz İlahi Kelam’ın “Vellezînetebevveuddârevelîmâneminkablihimyuhıbbûne men hâceraileyhim” şeklinde buyurduğu gibi kendilerine göç edip gelenleri sevenlerdeniz. Ve “Ensar” gibi İlahi Kelam’daki müjdeye, “Allah'ın razı olduğu” kullardan olmak müjdesine mazhar olmak istiyoruz. Yaralara merhem olmak gayesiyle yüreğimizi ortaya koyduk. Çünkü Nemrut’un ateşi, "Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" İlahi emriyle bu topraklarda sönmüştür. İşte bu bakımdan “Medeniyetler Beşiği Ortadoğu ve Şanlıurfa Sempozyumu”nun burada olması bizim için ayrıca anlamlı ve değerlidir. Bugün Ortadoğu’yu ateşe veren Nemrutların sonu da hiç kuşkusuz aynı olacaktır” dedi.   Sultan Abdülhamit’i anmak gerekir Konuşmasına, “Birleştirici tutumu ile devleti derleyip toplayan, sömürgeci devletlerin saldırıları karşısında diplomatik manevraları ve uyguladığı politikalar sayesinde kendi ifade buyurduğu şekliyle “devletin kendi hâline kalması” özlemi için gayret eden Sultan II. Abdülhamit’i anmadan geçemeyeceğim” diyerek devam eden Vali Tuna, sözlerini şöyle sürdürdü:   ‘Tarihler ismini andığı zaman, Sana hak verecek, ey koca Sultan’ şeklinde pişmanlık nidaları yankılansa da hayatında değeri layıkıyla anlaşılamayan II. Abdülhamit, Ortadoğu üzerindeki oyunları görmüş, engin basireti ile tedbirler almıştır.  Arkeolojik kazılar yapacağını söyleyenlerin kuyular açtığını öğrendiği vakit Sultan II. Abdülhamit Han anılarında şu ifadelere yer vermektedir: “Aradıkları kırık küpler, küçük heykelcikler değil, petroldü.” Hatta Suriye ve Hicaz topraklarının çöl olduğunu, halkın buralarda susuzluktan kıvrandığını, “İnsaniyet Namına” kuyular açtırmaya hazır olduklarını söyleyenlerin asıl maksadının ne olduğunu ayan beyan hatıratında kayıt altına almıştır.   Demirden kolları Hicaz’a kadar, vizyonu ahirete kadar uzanan büyük bir liderdi Sultan Abdülhamit Han. Ecdadın miras ve vasiyetine sadakatle devlet geleneğimizin neşvünema bulduğu bugün, Ortadoğu’da barışın, huzurun, birliğin tesis edileceğine dair ümidimiz her zamankinden daha güçlüdür.  Yine üç dinin kutsal mekânı olan; farklı zamanlardan, farklı kültürlerden aynı lezzette zengin bir mutfağı olan Şanlıurfa’da Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Süryani, Yezidi; Türk, Arap, Kürt, Ermeni vb. farklılıklarla ağızların tadı kaçmamış, bilakis ağızların tadı yerine gelmiştir. Bu yönüyle en eski yerleşim merkezlerinden biri olan şehrimizin farklılıkları bir arada âhenkle tutan yapısı; bütün insanlığın birlik ümidini canlı ve taze kılan en güzel örnektir.  Bu duygularla çalışmanın birliğe, kardeşliğe vesile olmasını niyaz ediyor; bu uğurda son nefesini veren şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Sempozyumda emeği geçen Kültür Konseyi’ne ve çalışmaya değerli katkılar sunan saygıdeğer akademisyenlere şükranlarımı sunuyorum.”   On Bildiri Daha Sunulacak Bugün başlayan ve üç oturum halinde gerçekleşecek sempozyumda Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar, Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın, Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel, Prof. Dr. Casim Avcı, Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç, Prof. Dr. Ömer Faruk Harman, Doç. Dr. Ali Ahmetbeyoğlu, Doç. Dr. İsmail Şık, Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kelpetin ve Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kaplan  bildirilerini sunacak. Gün sonunda Tarab ve Sanat Konferansı ve konseri sunulacak. Prof. Dr. İlhan Özkeçeci’nin konuşmacı olarak katılacağı konferansta klasik eserler ve Urfa türküleri konu olacak. Sempozyumun ikinci gününde ise Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Prof. Dr. Kenan Gürsoy, Prof. Dr. Zafer Akbaş, Prof. Dr. Hayati Beşirli, Doç. Dr. Selim Hilmi Özkan, Doç. Dr. Abdülhalim Koçkuzu, Doç. Dr. Mustafa Gündüz, Doç. Dr. Nurettin Gemici, Doç. Dr. Kürşat Yıldırım ve Öğretim Görevlisi Sabri Kürkçüoğlu bildirilerini sunacak. Değerlendirme ve sonuç bildiri oturumunda ise Prof. Dr. Cevdet Küçük, Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın, Prof. Dr. Casim Avcı, Prof. Dr. Kenan Gürsoy, Doç. Dr. İlyas Topsakal ve Dr. Metin Eriş görev alacak.
Bu haber 1288 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum