Reklam
Hamit DERMAN

Hamit DERMAN

hamitderman@hotmail.com

Taziye Yemekleri Paylaşmak mı Yük Olmak mı?

03 Kasım 2025 - 15:54

Toplum olarak acılarımızı da sevinçlerimizi de birlikte yaşarız. Bir ölüm olduğunda kapılar kapanmaz, aksine daha çok açılır. Taziye evine gelen misafirlere çay verilir, yemekler hazırlanır, dualar okunur. Bu, kültürümüzün en insani yönlerinden biridir: dayanışma, merhamet ve paylaşma…
Ancak son yıllarda bu güzel geleneğin içi biraz boşaldı, anlamı yer yer şekilciliğe ve gösterişe dönüştü. Artık taziye sofraları, acıyı paylaşmaktan çok bir “zorunluluk” haline geldi.
Eskiden taziye sahibi yemek yapmaz, tam tersine komşular, akrabalar, dostlar getirirdi. “Acılı evde tencere kaynamaz” denirdi. Bu sözün ardında büyük bir toplumsal duyarlılık yatardı. Ama şimdi bakıyoruz ki, acılı aileler çoğu zaman üç gün boyunca yüzlerce kişiye yemek hazırlamak, ikram etmek veya dışarıdan yemek getirtmek zorunda kalıyor. Bu da hem maddi hem manevi olarak ağır bir yük haline geliyor.
Bir yakınını kaybetmiş bir insanın zaten içi yanıyor. Bir de üzerine “Yemek yetişti mi?”, “Çorba ısındı mı?”, “Yarınki menü ne olacak?” telaşı ekleniyor. Oysa taziye, acının paylaşıldığı, dua edilen, teselli verilen bir zamandır; yemekli bir organizasyon değil.
Şanlıurfa, taziye kültürünün en köklü yaşandığı şehirlerden biridir. Mahallede bir ölüm olduğunda hemen herkesin haberi olur, insanlar akın akın taziye evine gider. Bu dayanışma ruhu Urfa’nın insani zenginliğidir. Ancak burada taziye yemekleri, zamanla neredeyse “olmazsa olmaz” bir hâl almıştır.
Üç gün boyunca pilav, et yemeği ve ayran ikramı yapılır. Gelen yüzlerce kişi, bazen binleri bulan kalabalıklar bu sofralarda ağırlanır. Bu durum, özellikle dar gelirli aileler için ciddi bir ekonomik yük oluşturur. Kimi zaman aile, borçlanarak ya da çevresinden destek alarak bu masrafları karşılamaya çalışır.
Hâlbuki taziyenin özü, yemek değil; dayanışmadır. Acılı eve yük olmak değil, yükünü hafifletmektir. Ancak ne yazık ki bazı çevrelerde hâlâ “yemek verilmezse ayıp olur” anlayışı sürüyor. Bu anlayış, iyi niyetle sürdürülse de çoğu zaman taziye sahibine yeni bir dert ekliyor.
Belki de yeniden düşünmenin zamanı geldi. Bir tabak yemekten çok bir dua, bir teselli sözü, bir omuz yeterlidir. Gerçek dayanışma, sofrada değil; kalpte, sözde ve davranışta başlar.
Taziye sofralarını küçültmek, sadeleştirmek ya da tamamen kaldırmak; acının yükünü hafifletmekten başka bir şey değildir.
Urfa gibi geleneklerine bağlı şehirlerde bu değişim kolay olmayabilir, ama toplumun vicdanı bunu zamanla kabullenecektir.
Bırakalım taziye evleri yeniden sessizliğin, duanın, sabrın mekânı olsun.
Çünkü bazen en anlamlı ikram, sadece yanlarında olmaktır.
 

Bu yazı 397 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum