Toplum olarak uzun yıllar "yoklukla" imtihan edildik. Sabrettik, direndik ve değerlerimizi korumaya çalıştık. Ancak bugün karşımızda çok daha çetin bir sınav var: Varlıkla imtihan. Bugün muhafazakar mahallelerin korunaklı duvarları arasında yetişen gençliğin yaşadığı derin kriz, aslında bir "imkan" krizidir. Görüyoruz ki; imkan bulamadığı için dünyanın hazzına ve eğlencesine uzak duranlar, kapılar aralandığı an o dünyanın içinde adeta canını çıkarıyor.
Burada dürüst bir öz eleştiri yapmanın vaktidir. Birçokları için harama uzak duruş, kalbi bir Allah korkusundan değil, sadece imkanların kısıtlılığından kaynaklanıyor. Cebinde parası, altında arabası, elinde yetkisi olmayan birinin "iffeti" çoğu zaman bir tercih değil, bir mecburiyettir.
Gerçek imtihan ise imkanın ayağa geldiği an başlar. Bekleme odasındayken dindar görünen nefis, imkan bulduğu an dünyanın keyfini ve lezzetini sonuna kadar, iliklerinde hissetmek istiyor. Yıllarınbastırılmışlığı, bir açlık fırtınasına dönüşerek kişiyi önüne kattığı gibi sürüklüyor.
Fakat dünya zevklerinin tıpkı serap gibi aldatıcı bir özelliği vardır: Asla tam manasıyla doyurmaz. Bir tarafı hep eksik, bir tarafı hep aç bırakır. Ruh tatmin olmaz, nefis yetinmez. Bu yüzden haram yolculuğuna çıkanlar, bir süre sonra sıradan hazlarla yetinemez hale gelir. Hep daha yenisini, daha değişiğini ve daha uç noktasını ararlar. Bu doyumsuzluk döngüsünün varacağı son nokta ise ne yazık ki uyuşturucu batağıdır. Oraya gelinceye kadar zaten manevi ve ahlaki olan her şey tüketilmiştir.
Uyuşturucu, bu haz yolculuğunun en karanlık ve en yıkıcı durağıdır. Kişi, içine düştüğü bataklıkta aslında büyük bir çelişki yaşar. Okulda, ailede ve mahallede öğrendiği ahlaki ölçüler, her şeye rağmen vicdanını diri tutmaya çalışır. Akıl, her yanlış adımda "Dur!" diye bağırır; vicdan ise her günahta sızlayarak varlığını hatırlatır.
İşte uyuşturucu, bu iç hesaplaşmadan kaçmak için sığınılan sahte bir limandır. Bir yandan kişiyi sahte dünyalara taşırken, öbür yandan aklı iptal ederek o sızlayan vicdanı uyuşturur. Akıl ve vicdan devreden çıkarılınca, kişi artık sınırsız bir zevkusefa peşinde, nefsinin ve şeytanın elinde bir oyuncak haline gelir.
Netice: Korunan Değil, İnşa Edilen Bir Ahlak
Varlıkla imtihanı kaybetmemenin yolu, dindarlığı sadece "yasaklar listesi" olarak sunmaktan geçmiyor. Eğer ahlakı imkansızlığın üzerine inşa ederseniz, imkan gelince o bina yıkılır.
Bize lazım olan; her türlü imkanın içinde bile "Dur!" diyebilecek, harama ulaşabildiği halde Allah rızası için arkasını dönebilecek sarsılmaz bir iradedir. Dünyayı iyileştirmek istiyorsak; sadece kapıları kilitlemeyi değil, kalpleri inşa etmeyi önceliğimize almalıyız.
Mazallah, aksi takdirde varlık içinde yok olan bir neslin hüzünlü hikayesini izlemeye devam edeceğiz.


YORUMLAR